-

| 0 yorum ]
Sponsorlu Bağlantılar

Freud'a göre insanın her davranışının,kendi kişiliğinden kaynaklanan nedenleri vardır.Bireyin kişiliğin oluşması bebeklik,çocukluk,gençlik çağlarının sentezidir.Yani Freud'a insanın doğuştan gelen iki temel eğilimi vardır;saldırganlık ve cinselllik...Bu iki temel eğilim sosyal bir valık olan insanın toplumda içinde yaşamasını zorlaştırdığı için baskı altına tutulur ve bilinçaltına atılır.

Bilinçaltı, her insanda bulunan doğuştan gelen cinsellik,saldırganlık gibi eğilimlerle bastırılmış duyguların çoşkuların ve bunlarla sıı sıkıya bağlı düşüncelerin alanıdır.Psikodinamik yaklaşım dil sürçmesi,unutmalar,hatalar ve buna benzer davranışları bilinçaltındaki isteklerin ifadesi olarak kabul eder.Freud bilindiği gibi rüya yorumlarınıda benzer şekilde anlatır.Ona göre rüya görülmesi,bilnçaltına atılan duyumnların dışa vurulması şeklinde gerçekleşir.

Freud'a göre kişiliğin id,ego ve süper ego olmak üzere üç önemli bölümü vardır.İd,haz ve tutukuların egemen olduğu ilken yön bir bakıma hayvansı yönüdür insanın.Süper ego,kişinin yaşadığı toplumun değerler sistemiyle oluşan yönüdür.Ego ise akıl ve sağduyunun egemn olduğu psikolojik yöndür.Davranışlar bu etkileşim yönünde gerçekleşir.

Bir örnek ben vermek istiyorum.Erkeklik hormonları yerinde salgılanan her erkek,karşı cinse karşı cinsel duygular besler.Bazen bunlar hat safaya gelir.Onunla beraber olmak ilişki kurmak istersiniz,İşte bu insanın id yönüdür,hayvansı yönüde diyebiliriz.İnsanın barındığı toplumun değerleri vardır.Bu sizin bu cinsel isteğinizi bastırır,toplum baskı yaratır,serbest hareket edemezsiniz.Ego yönünüzde insanın ortayı bulma yönüdür.Toplum baskısını ve cinsel hazlarınızı göz önünde bulundurarak evlenirsiniz hem birlikte olma fırsatınız olur hemde toplum baskıısından kurtulursunuz.Buda insanın ego yanıdır.

Psikiyatriktik hastalıkların anlaşılmasında önemli rol oynayan
3 temel yaklaşım vardır:

1. Tip temeline dayanarak, organik patoloji ile ilgili akıl hastalıklarının temelinde anatomi, nörofizyolojik ve biyokimyasal bozuklukların olduğu inancından yola çıkan görüş açısı,
2. Sosyal psikiyatrik yaklaşım, bireyin hastalığının kökeninde ve gelişiminde çevrenin, özellikle aile ve toplumun önemli rol oynadığı inancından yola çıkan görüş açısı,
3. Sorunun temelini geçmişte arayan psikodinamik yaklaşım, psiko dinamikler sağlıklı ve hasta kişiler üzerinde, zihinsel işleyişler üzerinde çalışır ve kişilik gelişimi ve bunun bireysel yaşantılara etkisi terimleri çerçevesinde olmaya çalışır. Psikodinamik yaklaşım psikolojik süreçleri fizyolojik terimlerle açıklamaz. Fakat psikolojik yaşantıların beyin işleyişine bağlı olduğu gerçeğini de yadsımaz.
Psikopatoloji, anormal zihinsel işleyişlerle ilgilenir. Normal ve anormal psiko dinamikler önemli derecede birbirleriyle ilişkilidir. Psikodinamik bilgilerin büyük kısmı psikoterapi gören hastaların klinik gözlemlerinden çıkarılmıştır. Psikodinamik yaklaşımın yöntemi, doğal bilimlerin yönteminden çok farklıdır. Sadece davranış gibi ölçülebilir, objektif olarak gözlemlenebilir, bir konuyla ilgilenmesiyle kısmen yakınlaşır. Kişiliğin gelişimi, bireyin içrer sübjektif yaşantılarıyla, özellikle duygu ve fantezileriyle ilgilenmesiyle, diğer bilimsel yöntemlerden uzaklaşır. Yaklaşım geçmişe yönelik ve çocukluk yaşantılarımızı tanımlamaya dayanan özellikte olup, deneylerle kontrol edilmesi oldukça güçtür. Psikopatolojide sistemli çalışmalar, Freud’un histerik vakalar üzerine olan çalışmalarıyla başlar. Bilinçdışı olgulara ve çocukluk gelişimine verilen önemle, psikopatoloji büyük ilerlemeler kaydetti. Freud’un saldırganlık ve cinsellik ile biyolojik içgüdülere verdiği önem, insan kişiliğini anlamada temel oldu. Daha sonraları Freud teorisinde değişiklikler yaparken, diğer psikanalist ve psikoterapistler, ileride yeni değişiklikler getirdiler. Kişiliğin daha akılcı ve bilinçli olan kısmı ego psikolojisine ilgi, Anna Freud ve Heinz Hartmann’ın etkisiyle ve insan ilişkilerindeki sorunlar ve toplumun etkisinin göz önüne alınması ile arttı. Melanie KLEIN erken bebeklikteki, önceleri anne bedeninin bir kısmıyla daha sonra da bir bütün olarak anne ile olan ilişkiler şeklindeki gelişimsel süreci vurguladı.
Neo-Freudianlar, insan kişiliğini bütün olarak işlev gören bir ünite olarak, yaşadığı kültür içindeki ilişkileriyle ele aldılar. Ericson, özellikle ergenlerde kimlik oluşum sürecine önem verdi. Varoluşçu psikiyatristler hastanın güncel yaşantısını ve içinde yaşadığı dünyadaki varolma şeklini anlamaya önem verdiler.

Birçok psikologun kabul ettiği bazı temel kavramlar vardır:

1. Tüm psikolojik fonksiyonların temelinde, kişinin organik yapısı vardır. Fakat biz psikodinamik içinde psikolojik terimlerin kendisiyle ilgileniriz.
2. Kişilik, biyolojik olgunlaşmanın sonucunda gelişir ve çocukluk, aile, kişiler arası ilişkiler ve toplum tarafından etkilenir.
3. Cinsel ve saldırgan dürtüler bireyin kişiliğini, hastalıkta ve sağlıkta büyük ölçüde etkiler.
4. Bilinçdışı işleyişe ait bilgiler, rüyalar, dil sürçmeleri, unutma gibi normal ve anormal psikolojik fonksiyonlarının anlaşılmasında temeldir. Bilinçdışının bir kısmı doğuştan olmakla birlikte bir kısmı da duygu ve düşüncelerinin bastırılması sonucunda oluşmuştur. Bilinçdışı rüyalarda ve sembolik nevrotik belirtilerde ifade edilebilir.
5. Freud insan kişiliğinin yapısında üç kavram geliştirmiştir. İd, ego ve süper egodur. Bunları yapısal aktiviteleri olarak değil, psikolojik fonksiyonları tanımlamaya yarayan terimler olarak düşünmek gerekir. İd, temel doğuştan gelen dürtülerdir. Özellikle hemen doyum isteyen saldırganlık, cinsellik gibi dürtülerle tanımlanır (zevk prensibi). Ego, daha gerçekçi, kontrollü, kısmen bilinçli, kısmen bilinçdışı olan id impluslarını kontrol eden ve çevrenin isteklerine ve süper egoya göre uyduran yönüdür (gerçeklik prensibi).

PSİKODİNAMİK KAVRAMLARIN UYGULANIMLARI
1. Psikodinamik kavramlar insan kişiliğini bir bütün olarak iç yaşantılar ve davranışlarıyla, hastalıkta ve sağlıkta anlamaya yardımcıdır.
2. İnsan ilişkilerinin doğasını anlamada yardımcıdır.
3. Bunun için özel bir şekli olan terapist hasta arasındaki ilişkileri anlamada yardımcıdır. Hastalar özellikle, çocuklarında anne babaya ya da ailenin diğer fertlerine gösterdikleri duygusal tepkileri yeniden yaşama eğilimindedirler. Bu transferans olayı, tüm insan ilişkilerinde meydana gelir. Fakat özellikle, psikanaliz ve psikoterapi önem taşır. Terapistin, hastasına olan uygunsun tepkisi kontr-transferans olarak bilinir.
4. Bütün psikoterapiler, özellikle analitik yönelimli psikoterapi, psikodinamik kavramlar üzerine temellenmiştir.
5. Psiko nevrozların nedenleri (anksiyete, fobi, konversiyon histeri, nevrotik depresyon, obsesyonel nevroz) ve psiko nevrotik semptomların anlamı, en iyi şekilde psikodinamik terimlerle anlaşılabilir.
6. Aynı şey kişilik bozuklukları için de geçerlidir. (Örnek: Histerik kişilik bozukluğu, obsesif kişilik bozukluğu gibi, cinsel sapkınlıklar.)
7. Psikozların semptom molojisi (şizofreni, duygu bozuklukları) kökenlerinde psikolojik, sosyal, organik faktörlerin olmasına karşın psikodinamik terimler şeklinde anlaşılabilir.
8. Psiko somatik bozukluklar (bir organ bozukluğu. Organda herhangi bir bozukluk yoktur. ) ülseridif gibi hastalıklar¼Psikolojik olarak ülser, astım, deri hastalıkları psikodinamik terimler şeklinde anlaşılır.

PSİKOPATOLOJİ VE PSİKODİNAMİK
Rüyaların Analizi: Freud’un en önemli keşiflerinden biri rüyaların psikanalitik teorisidir. Rüyaların serbest çağırışım yöntemiyle üzerinde durmakla, represif (bastırılmış) bilinçdışı materyallerin bilince getirileceğini belirtmiştir. Böylelikle rüyaların analizi, bilinçdışına giden mükemmel bir yol olarak görülür.
“The İnterpretation of Dreams” kitabın yorumlanmasıyla, kendi rüyalarını analiz etmiş ve teorisini formüle etmiştir. Kısaca rüyanın bilinçdışı istek ve implusları, geçmiş günlerde yaşanan olayları materyal olarak kullanarak ifade ettiğini söylemiştir. Ancak bilinçdışı rüyanın içeriği, sansür yoluyla gizlenir, değişikliğe uğrar. Güncel tarzdaki rüyalara dönüşür. Sansür sembolizasyon yoluyla yapılır. Rüyada görülen bir obje, kendisi olarak değil bir şeyin sembolü olarak vardır. Örnek; bir ev anneyi, merdivene çıkmak veya tepeye ulaşmak cinsel ilişkiyi sembolize eder. Gizli anlam aynı zamanda deplasman (yön değiştirme-bir kişinin patronuna kızıp kapıyı çarpması) yoluyla da gizlenebilir. Rüya görenin saldırgan amacı, rüyada bilinmeyen bir yabancıya yöneltir, o saldırgan olur. Kondansasyon (yoğunlaştırma) rüyada görülen üçüncü bir süreç olur. Birkaç farklı anlamın bir rüya imajında sunulmasıdır. Serbest çağırışım yöntemiyle, görünürdeki rüyanın altında yatan gizli anlam keşfedilir. Freud’a göre rüyalar halüsinatör istek yerine getiricilerdir. Birey uyurken istekleri yerine gelir. Yeni fizyolojik çalışmalarda Freud’un bakış açısını doğrulamaktadır. Herkes rüyasında represe ettiği ve unutulmuş olduğu şeyleri görür ve rüyada, harekette azalma, dış dünyaya farkındalığında azalma artmış ve jetatif sinir sistemi aktivitesi ve rüyanın içeriğine bağlı olarak cinsel uyarım eşlik eder. Uyku esnasında yapılan EEG çalışmaları bireyi düzenli aralıklarla hızlı göz hareketleri şeklinde rüya görülen uyku yaşadığı (REM) görülmüştür. Bu safha yaklaşık olarak her gece 90 dakikada bir olmak üzere her gece birkaç kez tekrarlanır. Bir yetişkinin uykusunun % 20’sini teşkil eder. Eğer birey bu fazda uyandırılırsa rüyasını canlı bir şekilde anımsar. Eğer bu faz sonrasında uyandırılırsa rüyanın büyük kısmı unutulmuş olur. Deri direnci ve kas tonunda yapılan ölçümler REM sırasında canlılığın azaldığı ve yaygın motor parelizi (hareketlerde felç durumu) olduğu şeklindedir ve erkeklerde sıksık ereksiyon deliliğine rastlanır. Freud’un rüyalar istek getiricilerdir şeklindeki bakış açısı, bireyin çatışmaları ve bunları çözme deneyimlerine ilişkin şeklinde değişime uğramak zorundadır. Görünümdeki rüyanın anlamını anlamak, altında yatan gizli anlamı anlamaksızın da mümkün olabilir. Sembolizm, diğer insanın zihinsel işleyişleri gibi rüyalarında da çok önemli rol oynamakla birlikte, bir sembol her birinin geçmiş ve şimdiki yaşantıları ve ait olduğu kültüre göre bir çok farklı anlam taşır. Bu değişimlere rağmen Freud’un rüya kavramı yeni bir fizyolojik çalışmalarca da doğrulanmaktadır.

İnsanların duygu, düşünce, algılama, tutum ve davranış bakımından farklılığı, onların kişiliğini belirler. Kişilik, her bir insan için az çok değişmezliği bulunan, duygu, düşünce, algılama, tutum ve davranış kalıplarının o kişi için olan bütününe verilen addır.
Kişi toplum içinde ve küçük gruplarda yaşar. Bu çevre değişik ilişkileri, etkileşimleri ve koşulları getirir. Bir kimse bu etkenlere bağlı olarak kişiliğin çeşitli yönleri açısından başka zamanlarınkinden farklılık gösterebilirse, bu, onun kişiliğinin değiştiğinin kanıtı değildir. Bu kişiliğin o zamana kadar bilinmeyen bir yanından kaynaklanmış davranıştır.
Bazı araştırıcılar kişilik özelliklerini kutuplaştırarak içe-dışa dönüklük diğer bazıları kişilik yapılarının sınıflandırılmasıyla, daha başkaları kişilik kalıplarını oluşturan kişilik özelliklerini neden bu kalıplar içinde daima bulundurdukları sorusu ile diğerleri kişiliğin belirleyicilerinin hangi etkenler olduğu sorusu üzerinde durmuşlardır. Kişiliğin aile içi erken yaşantılardan nasıl etkilendiğinin, biçimlendiğinin ve iç dinamiğiyle nasıl işlev yaptığını ele ilk görüş psikanalitik kuramdır.

Traid = Özellik = Cimrilik
Savurganlık
Bencillik
El sevenlik(başkalarını sevme)

İNSAN TİPLERİNE GÖRE KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

Sheldon

Sindirim sistemi hakimiyeti,ÞEndomorfik vücutta yumuşak yağ dokusu hakim
Belirgin kas ve kemik gelişimi,ÞMezomorfik kuvvetli, iri
Bel ve sinir sistemi gelişimiÞ Ektomorfik belirgin

Kretcmer
Kilolu, rahat,Þ Sikloid konuşkan, sosyal
İnce ve uzun, zayıf yapıda, içe kapalı,Þ Şizoid sosyal değil
Jung

Az konuşan, hassas, yaratıcı,Þ İçe Dönük kendi iç dünyasına dış dünyadan daha fazla önem veren, dış ilişkilerinde güvensiz
İlişkilerden hoşlanan, sosyal ilgi alanıÞ Dışa Dönük fazla, dış ilişkilerde güvenli, iç dünyadan çok dış dünyaya önem verir.

TİP ve TRAİT FARKLILIKLARI

Tip kavramı sosyal değerlerden çok kaliteye dayanır. Traitle yapılan sınıflama sayısaldır. Tipte devamlılık yoktur, birey gruplardan ya birine ya da diğerine girer. Traitte devamlılık vardır. Bireyler davranışlarına göre karşılaştırmalı olarak o trait için bir ölçek üzerinde belirlenebilir. Örnek; A grubundaki birey, B grubundakine benzemez anlamına gelir.
Tip kavramı belirsiz, trait kavramı karmaşıktır. İnsanlar arasındaki farklılıklar, derece farklılığı ve niteliksel farklılığı içerir. Örnek; geri ve ileri zekalı yoktur, bunlar zekanın dereceleridir. Körlük yoktur, bu görmezliğin bir derecesidir. Değişik traitlerin belirlenip ölçülmesiyle kişilik testleri oluşturulmuştur. Kişilik testleri trait ölçmeyi hedefleyen, yapılandırılmış ve yapılandırılmamış diye 2 grupta ele alınan ölçeklerdir. Yapılandırılmış kişilik testleri araştırmalara dayalı olarak toplum içinde o özelliğiyle normal derecelerinin belirlenmesiyle, kişiliğin bu normale göre kıyaslanması esasına dayanan testlerdir.

0 yorum

Yorum Gönder