-

| 0 yorum ]
Sponsorlu Bağlantılar

Evrensel Diyalektik Yasaları’nı o ortaya koydu. 1800lü Yıllar’ın Büyük Filozofik Aydınlanması Feuerbach (öd.1804) Maddeciliği’nden geçerek, O’nun Öğretisi’nde temellenir ,denir.

Tarihte Us Başlıklı Konuşması’nda, ‘İnsanca olan her Yer’de, İnsanca olduğu ve Hayvanca olmadığı sürece, Düşünce vardır’ derken, Duyular’ın getirdiği Veriler’den yansıyan Günlük Düşünme’den çok Farklı olarak, birbirinden türeyen Kavramlar Sistemi’yle Düşünme’yi (Filozofik Düşünme’yi) dile getirmektedir.

Hegel, Çağ’ının Aristoteles’in Formel Mantığı ile açıklanamayacağını düşündü. Bilimsel Mantığın 3 Ünlü Yasası, bu Çağ’ın, Hızlı ve Sürekli Değişimler’ine gereken Karşılığı verememektedir. Bu Mantığın 3 Ünlü Yasası’nın Tersi olarak; bir Şey hiçbir Zaman kendisiyle Özdeş değildir .Çünkü Her an ve Sürekli olarak değişmektedir. Bundan dolayı da bir Şey Her Zaman başka bir Şey’dir ve kendisiyle Çelişme Hali’ndedir. Bir Şey aynı Zaman’da hem Kendisi, hem de Başkası’dır ve 3.İmkan içindedir.

Hegel’e göre her Çeşit Hayat’ın, Her Çeşit Hareket’in Kaynağı Çelişme ve bundan Ötürü de Gelişme’dir. Yani İnsan Düşüncesi Soyut bir Kavram ortaya koyar, sonra da buna Karşıt bir Kavram İleri sürerek, Düşünce’sini devindirir, Düşünce bu Karşıt Kavramlar’ın Her birini Üstün bir Sentez’de gerçekleştirerek gelişir. Ve 3. bir Düşünme Evresi’nde kendi Birliğine kavuşur. Böylece Sentez’den Sentez’e yükselerek Soyut’tan Somut’a doğru ilerler. Mutlak İde’nin gelişmesi de Wissenschaft der Logik’de ortaya konduğuna göre bu Yol’u izler. Önce bizzat kendi Bağrında Mantıksal olarak gelişir. (Mantık Filozofisi). Sonra Dışsal Biçimler içinde Doğasal olarak gelişir (Doğa Filozofisi). Doğa Mantık Katagoriler’inin Tezahürler’inden ibarettir ama. Daha sonra Tarih’te (Hegel Terminolojisi’ne göre Zihin’de) Tarihsel olarak gelişir. Bu noktadan sonra Mutlak İdee’in kendi kendisini kavrayarak Gelişmesini tamamladığı söyler. Bu Son Nokta Materyalistlerce eleştirilerek bu Diyalektiğin bizzat kendi Filozofisi’ne Aykırı olduğu söylenir. Dünya’nın ve Bilgi’nin Gelişmesi’nin artık tamamlanmış olduğunu İddia etmekle Diyalektik Mistisizm’i aşılar. Gelişme’yi sadece Düşünce Alanı’nda sınırlamakla Mantık Katagorileri’ni kalıplaştırıp yapaylaştırır.

Materyalizm’e göre Hegel, Diyalektik’ten Tutarlı Toplumsal Sonuçlar çıkarmamış, Prusya Monarşisi’ni Toplumsal Gelişme’nin en Yetkin’i ve Son’u sayarak Kurulu Düzen’le uzlaşmıştır, denir.

Tarihsel ve Diyalektik Materyalizm, bizzat Hegel’in Diyalektiği gereğince, Hegelciliğin aşılmasıyla gerçekleşmiştir. Ama her iki öğretinin terminolojisinde farklıkıklar vardır. Örneğin Hegelci Çelişki (contradiction) Kavramı, Mantıksal’dır. Mantık Alanı’nda işler, Doğa’ya uygulandığı Zaman bile bu Niteliğinde kalır. Çünkü dışlaşıp doğalaşan İdea bir Mantık Kavramı’dır. Objektif Gerçekliği yoktur. Materyalist Çelişme Kavramı ise Tarihsel’dir, Doğa’da ve Toplum’da da işler, Düşünce’nin olduğu kadar Doğa’nın ve Toplum’un da Gelişme Yasası’dır.

Hegelci Çelişme İçsel’dir, her Kavram kendi Karşıt’ını içinde taşır ve onunla çelişerek onu aşar, daha Üstün bir Düzey’e ulaşır, ama bu Yetkinleşme İçsel Çelişmeler’le sürüp gider ve hiçbir Dış Çelişki’yle karşılaşmaz, çünkü Çevre’siyle değil kendisiyle etkileşmektedir. Oysa Tarihsel Matematik Çelişme Dışsal’dır. Çünkü Nesne ve Olaylar birbirleriyle bağlantılıdırlar ve karşılıklı etkileşim içindedirler. (İçsellik tek ve kendi olanı, dışsallık çok ve başka olanı dilegetirir. Öneğin yumurta iç çelişmeleriyle gelişir ve civciv olur, ama bu Hegelci anlamda Tek Sürec’in kendi kendisiyle Çelişmesi değil, Diyalektik ve Tarihsel Anlam’da çok ve Başka Sürecler’in birbirleriyle Çelişmesi’dir, Yumurta’ya Dış Çelişki (Isı) olmadan civcivleşeme. )

3.olarak Hegelci Çelişki Evrimsel’dir, çelişerek gelişen aynı Şey (kendi kendisiyle hep Aynı kalan Şey) dir. Tarihsel Materyalist Çelişme ise Devrimsel’dir, Çelişme’nin Aşılması’yla Meydana gelen Şey Eskisinden büsbütün başka bir Şey’dir.

Karşıtlık (Contraste) Kavramı da iki Öğreti’de Farklı’dır. Hegelci Kullanım’da Karşıtlar Arası’ndaki Ayniyet (idendite)i dile getirir. Materyalistlerce bu Anlayış Çelişme’yi bile ortadan kaldırır bulunur. Çünkü Özdeş olanlar çelişemezler. Hegel’e göre Karşıtlar Özdeş olduklarından hiçbir Zaman Karşıt olarak kalamazlar ve birbirlerine dönerler. Burdan şu Sonuç kırar. Feodalite Kapitalizm’e döner, Kapitalizm de yine Feodalite’ye döner, Savaş Barış’a, Barış Savaş’a döner.

Materyalist Öğreti’deki Karşıtlık Kavramı’ndaysa Karşıtlar Özdeş değil, Birlik Hali’ndedir. Birinin Varlığı Diğerinib Varlığını Şart koşar. Biri olmadan diğeri de olamaz. Hegelci Karşıtlık’ta Köle’yle Efendi Özdeş’tir, aynı Şey’dir, Tarihsel Materyalizm de ise Köle olmadan Efendi olmaz, Efendi olmadan da Köle olmaz.

Hegelci Karşıtlık’ta Karşıtlar’ın Özdeşliği Sürekli ve Kavgaları Geçici’dir. Materyalizm’de ise tam Tersi olarak Karşıtlar’ın Birliği Geçici ve Kavgalar’ı Sürekli’dir. Böyle olmasaydı Sürekli Çelişme Sürekli Gelişme olmazdı.

Nitekim Hegel de, Bütün İdealist Çelişme ve Gelişme Savları’na Karşın Ünlü Mutlak İde’sini bir Nokta’dan öteye geliştiremiyor ve kendi üstüne kıvırarak ‘Gelişme bitti’ diyor.

Bir Diyalektik Usta’nın dediği gibi, ‘Zeki İdealizm, Zeki Maddeciliğine Aptal Maddecilik’ten çok daha Yakın’dır.’

Hegel 'in devlet felsefesi, tarih felsefesi ve Saltık Tin kuramı, felsefesinin görece daha kolay anlaşılır bölümlerini oluşturduklarından çoğunlukla çok daha büyük bir ilgi çekmişlerdir. Devlet'in nesnelleşmiş zihin olduğunu ileri süren Hegel , buna karşı tutkuların, önyargıların, kör itkilerin egemenliği altındaki bireysel zihnin ancak belli ölçülerde özgür olabileceğini savunmaktadır. Bu yüzden yetkin anlamda özgür olmayan bireysel zihin, yurttaş olarak kendisine ait olan tam özgürlüğüne kavuşabilmek için kendisini özgürlüğün karşı olan zorunluluğun boyunduruğu altına sokmaktadır. Söz konusu zorunluluğun boyunduruğu ile karşılaşılması öncelikle ötekilerin haklarının tanınmasında, sonra ahlâkta, en sonunda da temel kurumu aile olan toplumsal ahlâkta kendisini göstermektedir. Ailelerin biraradalığı sivil toplumu oluşturmakla birlikte, bu örgütlenme biçimi Devlet ile karşılaştırıldığında son derece büyük eksikleri olan bir yapılanmadır. Devlet bu noktada Hegel 'e göre düşüncenin en yetkin biçimiyle gövdelenmiş halidir; buna bağli olarak da Tanrı'nın kendisinin gelişiminin aşamalanışında çok önemli bir yer atmaktadır. Devlet' in kendi içinde araştırılmasının bir yerde anayasanın yapılması ile eş anlama geldiğini belirten Hegel, Devlet'in öteki devletler ile ilişkisinin araştırılmasının ise uluslararası hukukun yazılmasına karşılık geldiğini dile getirmektedir. Hegel ayrıca anayasanın ulusun ortak tinini oluşturduğunu, hükümetin ise bu ortak tinin gövdelenmesi olduğunun altını çizdikten sonra, tarihe bakıldığında her ulusun kendisine özgü bir tini bulunduğunu, en büyük suçların bir ulusun tinini hiçe sayan tiranlar ile imparatorlar tarafından işlendiği saptamasında bulunmaktadır. Savaş bu bağlamda Hegel 'e göre siyaset ilerleme için kaçınılmaz bir olgu, daha da önemlisi vazgeçilmez bir araçtır. Bir başka deyişle, savaşın kaçınılmazlığı farklı devletler arasında baş gösteren uyuşmazlığın derinleşerek bunalıma dönüşmesinin doğal bir sonucudur. Bu anlamda tarihsel gelişimin "temeli", Devlet usun tin olarak gövdelenişi olduğundan her zaman için ussaldır. İlk bakışta olumsalmış gibi görünen bütün tarihsel olaylar da gerçekte Devlet'te gövdelenen egemen usun mantıksal açılımından başka bir şey değildir. Hegel'e göre tutkular, itkiler, çıkarlar, karakter yapıları, kişilikler... bunların hepsi ya usun dışavurumudurlar ya da usun kendisini ortaya koyabilmesine olarak tanıyan araçlardır. Bu nedenle tarihsel olayların hep usun kendisini gerçekleştirerek yetkinlik kazanma süreci doğrultusunda anlaşılan gerekmektedir. Bu temel düşüncelerin tuttuğu ışık uyarınca tarihin baştan sona ussal terimler ile kavranması gerektiğini ileri süren Hegel, bütün tarihsel olayların mantıksal kategorilerle enson anlamda açıklığa kavuşturulabileceği düşüncesine sarsılmaz bir inanç duymaktadır.

Lise yıllarımda ilk etkilendiğim filozoflardan biridir hegel.Kendisi anlaşılması kolay olmayan bir insandır.Tabi hegel deyince ilk akla diyalektik gelir.Peki diyalektik nedir?Diyalektik kabaca bir şeyin içinde zıttınında var olmasıdır.

Bu bağlamda tez ve onun içindeki çelişki ve yanılgılardan ortaya çıkan antitez bunların birleşmesinden ortaya çıkan sentez.Hegele göre tezin içinde barındırdığı çelişkiler ve zıtlıklar bizi antiteze götürür.

Diyaletik değişim süreçleri çelişkiler sayesinde, tüm doğal ve toplumsal süreçlerin içinde gizli olan farklı unsurlar arasındaki çatışmalar sayesinde ortaya çıkar

Hegel yadsımanın yadsıması diye bir kavram ortaya atmıştır.Burda yadsımadan kastedilen sadece bir şeyin yok olması, başka bir şeye dönüşerek ölmesidir.
Örneğin insanlık tarihinin ilk dönemlerinde sınıflı toplumun gelişmesi, daha önceki sınıfsız toplumun yadsınmasını temsil ediyordu. Ve gelecekte komünizmin gelişimiyle birlikte, bugünkü sınıflı toplumun yadsınması demek olan başka bir sınıfsız toplum ortaya çıkacaktır.

Hegele göre bugünkü yaşanılanlar ve yarın yaşanılacak olanlar geçmişin yadsımasıdır..

Yadsımanın yadsınması yasası yalnızca bir sistemin doğarken başka bir sistemi yok olmaya ittiğini söyler. Ama bu yeni sistemin kalıcı veya değişmez olduğu anlamına gelmez. O da toplumda daha sonra görülecek gelişme ve değişim süreçleri sonucunda yadsınır. Nasıl sınıflı toplum sınıfsız toplumun yadsınmasıysa, komünist toplum da sınıflı toplumun yadsınması olacaktır: yadsımanın yadsınması.

Hegele göre devlet yeryüzündeki tanrıdır.Yani tanrının işlevini devlet edinmiştir.

Hegel deyince akla Diyalektik geldiğine göre köle efendi diyalektiğinden bahsetmeden olmaz.Efendi ile köle bilincin ötesinde "kendinin bilincine varmanın" araclarıdırlar. asıl bilincin gelişimi de bu karşıtlıktır.
aslında iki karsıt grubun simgeleridirler kendileri.
Temeli ise güce dayanır cünkü güclü olan her zaman zayıf olanı yok etmekle tehtit eder.
Zayıf olan ona hizmet etmelidir. böylece efendi ve köle diyalektiği de başlamıs olur.
Efendi başlangıcta köleye egemen olur ya da öyle görünür. ama buna rağmen köle efendiden üstündür.
Çünkü köle üretkendir, emek harcayarak doğa ile ilişkiye girer. doğa ile doğrudan doğruya karşılaşır. Oysa efendi böyle değildir..
kölenin üretkenliğine muhtaçtır.
Köle hem efendi ile hem doğa ile ilişkiye girdiği için asıl üstün olan taraftır.
Lakin köle efendinin egemenliğini efendi ise kölenin üretkenliğini bilir..
Bu bir tanınma mücadelesidir
"Çünkü ve dolayısı ile ne şekilde olursa olsun "ben" başkası üzerinden kendimi "biliyorum". nitekim tanınma bilinme kendini başkası üzerinden var etme kabul etme/ettirmedir.
Tüm insanlık tarihi bir tanınma mücadelesidir, baskasının varlıgını kabul etmesi ile olur.
Bu nedenle "insanlık tarihi kendini bilmenin tanımanın tarihidir"..
Lakin hegele göre bu mücadele son bir noktada aşılmıştır. bu da "insan" kavramında "devlet" kavramında aşılmıştır. (fransız devrimi etkisi ile)
Çünkü "yurttaş" artık ne efendidir ne de köle. tanınma mücadelesi efendi köle şeklinde değil "devlet" ve "yurttaş" ilişkisindedir. devletin yurttaşı yurttaşın devleti tanıması mücadelesine dönüşmüştür.
devlette yurttaş olmak demek herkes birbirine eşittir demektir.

"İnsan" olarak "yurttaş", artık ne efendi olarak köleye, ne köle olarak efendiye baglı değildir.
Artık,özgürdür...

0 yorum

Yorum Gönder