-

| 0 yorum ]



AHMET HAMDİ TANPINAR VE 19. ASIR TÜRK EDEBİYATI TARİHİ

Ahmet Hamdi Tanpınar ‘ın Hayatı : 


Türk şairi ve yazarı olan Ahmet Hamdi Tanpınar, 1901 yılında İstanbul’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini değişik yerlerde yaptı. 1918 yılında Antalya Lisesi’nden mezun oldu. Yüksek öğrenimini yapmak için aynı yıl İstanbul’a gitti. İlk yıl Veteriner Yüksek Okulu’na girdi ve ertesi yıl Edebiyat Fakültesi’nin Türk Edebiyatı Bölümüne devama başladı. Aynı zamanda Yahya Kemal’ in de öğrencisi oldu. Fakülteyi bitirince (1923) Erzurum, Konya ve Ankara Liselerinde edebiyat öğretmenliklerinde bulundu. 1939 ‘da İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde kurulan Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsünün başına getirildi. 1942 ‘de Maraş Milletvekilliğine şeçildi. 1946 ‘da Milli Eğitim Bakanlığı Müfettişliği’ne atandı. Bu görevlerde iken 1962 yılında bir kalp krizi sonunda öldü ve Rumeli Hisarı mezarlığında Yahya Kemal’ in yanına gömüldü.

Edebiyata şiirle giren Tanpınar’ın bu türdeki ilk denemesi 1920’ de yayınlandı. Mütareke devrinde yetişmiş şairler arasında yer alan Tanpınar sayıları fazla olmayan şiirleri arasından seçtiklerini küçük bir kitap halinde bastırdı. (Şiirler 1961)

Hikâye ve Romanlarında en ağır basan tema, karışık ve bulanık psikolojik durumları ile karşımıza çıkan şuur-altıdır. Tanpınar’ın bu türdeki eserleri şunlardır: Huzur (roman, 1949), Yaz Yağmuru (hikâyeler, 1955), Saatleri Ayarlama Enstitüsü (roman, 1961), Sahnenin Dışındakiler (roman, tefrika 1950, kitap 1973).

Tanpınar, doğrudan doğruya edebiyatla ilgili bu çalışmalarının yanında, Türk Edebiyatının Tanzimat’tan sonraki tarihi üzerinde de çalışmış, bazı küçük monografilerinden (Tevfik Fiktret, 1937; Yahya Kemal, 1962) başka, Ondokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı ve Batılı Türk Edebiyatının Servet-i Fûnûn dönemine kadarki bölümünü ihtiva eden bir eseri de yayınlanmıştır.

Ondokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi :

Ondokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi herşeyden evvel Türk insanında başlıyan bir buhranın ve yeni ufuklar ve değerler etrafında yavaş yavaş kurulan bir iç düzenin tarihidir.

Ondokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi iki bölümden meydana gelmektedir. Ancak yazar, eserinin başında garplılaşma hareketini genel bir şekilde değerlendirmiş, bu safhayı da üç aşamada ele almıştır.

İlk aşamada: Başlangıçtan 1789 ‘a kadar ki dönem

İkinci aşamada: 1989’dan – 1907’ye kadar ki dönem

Üçüncü aşamada: XIX. Asırda garplılaşma hareketi 1826’dan-1839’a kadar ki dönem

Daha sonra yazar, Birinci bölümde XIX. Yüzyılın ilk yarısında Türk edebiyatı’nı incelemiş.

Divan şiiri
Halk şiiri
XIX. Asrın ilk yarısında nesir gibi konular bu bölümün içinde yer almaktadır.
Yazar ikinci bölümde;

İlk önce Tanzimat senelerini ele alıyor.

1839 ‘dan 1860’ a kadar ki dönemde; Tanzimat Fermanı, İstanbul’da hayatın değişmesi, Devlet tesisleri ve fikir hayatı, Gazete, Gazetecilik, Tiyatro ve diğer garp nev’ilerinin görünmesi.

1856-1876 yılları arasındaki dönemde ise; Tanzimat İdeolojileri, Medeniyet ve Medeniyetçilik Osmanlıcılık, İslâmcılık gibi konular işleniyor.

Daha sonra yeniliğin üç büyük mimarı

Ahmet Cevdet Paşa
Münif Paşa
İbrahim Şinâsi Efendi ele alınmış.
Şinâsi’den sonra Yeni osmanlılar Cemiyeti bölümünde; Abdülaziz Devri Türkiyesi, Mustafa Fazıl Paşa, Ali Sûavi, Rejim Meselesi ve Hilafet Müessesesi konuları işlenmiş.

Bundan sonra Nev’ilerin gelişmesine geçilmiş ilkönce 1851-1855 yılları arası incelenmiş. Bu bölümde: Gazete ve Gazete Okuyucuları, Şiir, Tiyatro, Hikâye ve Roman nev’ilerine değinilmiş daha sonra ise Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Recaizâde Mahmut Ekrem Bey, Abdülhak Hamit ve Muallim Naci’nin hayatı ve eserleri ele alınmış. Bu şekilde eser tamamlanmış.
Şiirin adı : Ne İçindeyim Zamanın
Şiirin konusu : Zaman ve insan
İmajı : Zaman, Rüya
Sembolleri : Değirmen ,Post ,Sarmaşık
İmge : Rüzgar
Söz Sanatları : Teşhis, Tekrar ve Oxymoron sanatları vardır.
Şiirin açıklaması : Şair ilk dörtlükte zamanın ne içinde nede dışında olduğunu, kendisinde zamanın akışında parçalanmaz bi bütün olduğunu söylüyor. İkinci dörtlükte ise rüzgarda uçan bi tüyün bile zamanın akışı içersinde kendinden hafif olmadığını söylüyor zamanın akışında kendisini değirmende öğütülen buğday gibi görüp, değirmeni zaman olarak almıştır. zamanın kendini öğütüp yetiştirdiğini söyleyip son dörtlükte ise zamanın akışında dünyanın zamana yenilişi içinde usulca yüzdüğünü yani yaşadığını söyler.


Şiirin adı : Sabah
Şiirin konusu : Sabahın güzelliği
İmajı : Rüzgar, Ufuk, Uyku
Sembolleri : Saç, Boyun ,Meme
İmge : Sevgi ve Göz
Söz Sanatları : Çeşitli benzetmeler kullanılmıştır ayrıca Oxymoron sanatıda kullanılmıştır
Şiirin açıklaması : Şair bu şiirinde ilk önce sabahı tasvir ederek onu kişileştirmiş daha sonra ise madem ki geceden daha güzelsin derken gece ile sabahı karşılaştırarak sabahın geceden daha güzel olduğunu vurgulayarak karşılıklı konuşma izlenimi yaratmıştır.


Şiirin adı : Yavaş Yavaş Aydınlanan
Şiirin konusu : Deniz
İmajı : Zaman, Nefes, Esrar ve Sonsuzluk
Sembolleri : Güvercin, Gece
İmge : Pınar, Ses, Billur Avize ve Kızıl Meyva
Söz Sanatları : Çeşitli benzetmeler kullanılmıştır ayrıca Oxymoron sanatıda kullanılmıştır
Şiirin açıklaması : Şair ilk dörtlükte gün ışıması ile aydınlanan deniz altı aleminin yosunlu bir boşlukta kendini deniz altına o muhteşem bambaşka aleme çektiğini söylüyor. İkinci dörtlükte ise bir yıldız kadar uzakta kendininde anlam veremediği şekillerin, denizin ürkek bulanıklığında uyandığını söylüyor. Üçüncü dörtlükte ise; şairin denizin billur kadar temiz güzelliğini, gökleri yakınlaştırdığını ve bu güzelliği gökten aldığını belirtiyor. Dördüncü mısrada ise doğa güzelliklerinde bahsederek, beşinci mısrada doğanın kendinde uyandırdığı güzellikleri, acıyı, sevinci bir oyun gibi görerek tasvir eder.


Şiirin adı : Bendedir Korkusu
Şiirin konusu : Zamanın hayatında kaybettirdikleri
İmajı : Zaman, Hayat, Sonsuzluk
Sembolleri : Kartal, Ceylan
İmge : Mavi Kartal, Pençe
Söz Sanatları : Benzetme ve Teşhis sanatları vardır
Şiirin açıklaması : Şair bu şiirinde kendisinin bir kartal gibi olduğunu biten şeylerin korkusunun kendinde olduğunu  hayatın sonsuzluk içinde kaybolduğunu ve pençelerinde hayatı bir ceylana benzeterek  hayattan aldıklarını kendisine kazandırdıklarını söyler. Zamana karşı yenilmediğinden bahseder.


Şiirin adı : Şiir
Şiirin konusu : Şiirin insan hayatındaki yeri ve kazandırdıkları
İmajı : Ezeli Bahar, Kader, Edebiyat, Karanlık
Sembolleri : Tılsım, Pınar, Yıldız, Buğday, Deniz
İmge : Sarışın, Buğday
Söz Sanatları : Çeşitli söz sanatları ve benzetmeler yapılmıştır
Şiirin açıklaması : Şair bu şiirinde şiirin insanların duygularıyla beslenip büyüdüğünü ve yetişince bir ekin gibi biçilerek oluştuğunu, acıların, sevinçlerin herşeyden ilham alarak kendi içimizde sonsuz bir denize benzeterek şiiri insan hayatının her evresinde, her yerde insanları her bir dizesinde yetiştirdiğini anlatıyor.


Şiirin adı : Uyanma
Şiirin konusu : Akşam ve karanlık
İmajı : Bahar bahçesi, Yanık türkü
Sembolleri : Servi, Güneş, Ses, Türkü
İmge : Ateşten çember ve Gül
Söz Sanatları : Anafor ve Oxymoron sanatları vardır
Şiirin açıklaması : Şair bu şiirinde ömrünün son deminde ertesi günün uzak olduğunu birdaha göremeyeceğini güneşi, baharı, suyun o büyüleyen sesini, dalda öten bülbülün güzelliğini ateşten bir güle benzeterek hayatı bülbülün ateşten bile korkmayarak gülden uzak kalmayacağını kendininde bu rüyadan uyanarak kalmayacağını bu karamsarlığın bile o güzelliği bozmayacağını bu yüzden uyanmak istemediğini  belirtir.


Şiirin adı : Deniz Ufkunda
Şiirin konusu : Akşam ve Karanlık
İmajı : Ufuk, Çığlık, Rüya
Sembolleri : Güneş, Ateş, Su
İmge : Deniz ve Akşam
Söz Sanatları : Oxymoron ve Tezatlık sanatları vardır
Şiirin açıklaması : Şair bu şiirinde denizin ufkunda batan güneşin karanlığın habercisi olduğunu ve bu haberin kuşların çığlıkları ile duyulduğunu fakat bu kuşların naralarının umutsuz olduğu akşamın yinede geleceğini anlatıyor.


Şiirin adı : Sabaha Karşı
Şiirin konusu : Gün doğuşu
İmajı : Aydınlık, Hafıza gibi dağınık, Sıska yüzler
Sembolleri : Duvar, Dal, Gülmek
İmge : Bir kadın başı duvarda
Söz Sanatları : Anafor, Tekrir ve Benzetmeler yapılmıştır
Şiirin açıklaması : Şair sabahın ilk ışıltılarını bir kadına benzetiyor ve bu kadının duvardan yansıyan ışıltı ile kendine baktığını düşünüp, dışarıda kuşların bile kirpiklerini kırptığını, şair uyanınca güneş ışıltısının sanki ellerinde parmaklarında hissettiğini ve kendisine duvardan bakan kadının gün ışığıyla beraber yeni günü gülerek haber verdiğini ve sabahın boş sessiz zamanında bunları belirttiğini söylüyor.


Şiirin adı : Selam Olsun
Şiirin konusu : Dünyaya duyulan özlem ve hasret
İmajı : Dönmeyen gemiler, Hasretsiz kanat şarkısı
Sembolleri : Dünya, Selam, Gün, Gemi
İmge : Gül, Işık, Gölge, Gök
Söz Sanatları :
Şiirin açıklaması : Şair kendini bu şiirde ölmüş biri olarak düşünüp bir sersenişte bulunuyor ve "Bahçede hala güller açarmı, ışıklar gölgeler hala suda oynarmı, Hepsi güzeldi, kar, tipi, fırtına ve günlerin geçişi, mavi kuşkar hala uçarmı" derken bir özlem belirtiyor ve bıraktığı zamana yaşadığı zamanki güzelliklerin hala eskisi gibi olup olmadığını soruyor. "Işıktan şimdi çok uzağız" derken öldüğünü ve "Adımızı soran varmı, arayan varmı" derken kendisinin hayatı özlediğini, insanlarında kendini özleyip özlemediklerini soruyor.


Şiirin adı : Yollar Çok Erken
Şiirin konusu : Yalnızlık
İmajı : Sessizlik, Rüzgar, Soğuk
Sembolleri : Ay, Yıldız, Yol, Dal ve Sessizlik
İmge : Ev, Ay rengi ve Yollar
Söz Sanatları : Teşhis sanatı ve Benzetmeler yapılmıştır.
Şiirin açıklaması : Şair bu şiirinde ilk iki mısrada  yolların yani başka alemin kendisi için çok erken olduğunu söyleyip kaybolmaktan korkmadığını ve ay ışığındaki sessizliğin bile bunun ötesinde olduğunu söylüyor. Bu yüzden yıldızlardan ve herşeyden uzak kalacağını ve evinin eninde sonunda bir mezar olduğunu söylüyor.


Şiirin adı : Siyah Atlar
Şiirin konusu : Ölüm
İmajı : Soğuk, Rüzgar, Ufuk, Sessizlik ve Yorgunluk
Sembolleri : Gün, Gece
İmge : Ömür, Siyah, At, Saç
Söz Sanatları : Kişileştirme ve Benzetmeler kullanılmıştır.
Şiirin açıklaması : Şair bu şiirde ölümün soğuk rüzgarının saçlarında ve gecede olduğunu ve bir gün ölünce bedeninin sessizlik ve yorgunca  mezarında bekliyeceğini ve kendi kendine ömrün çemberinden kurtulduğundan bahsediyor.


Şiirin adı : Bir Heykel İçin
Şiirin konusu : Ölüm ve Sevgi
İmajı : Ateşler püskürterek dolaşan ejderha ve Gülümsemek
Sembolleri : Tahta, Ejderha, Nergis, Çiçek
İmge : Gülümsemek, Ömrün sabahı, Ümit ve Sevgi
Söz Sanatları : Tedric sanatı, Teşhis ve Anafor sanatları kullanılmıştır.
Şiirin açıklaması : Şair ilk önce bir benzetme yapıyor. Bir heykeli tasvir ederek onun yapısındaki ince ve yumuşak işçiliğinden bahsederek hayatın güzelliklerine bir heykel açısından bakarak sessizce seyrediyor dünyanın güzelliklerini ve şiirin en sonunda heykeline kişileştirerek ölümün sessizliğinden ve sonsuzluğu içinden gülümsüyor daha önce yaşarken gülümsediği gibi ömrünün sabahında ümide ve sevgiye nasıl gülümsediyse ölüykende öyle gülümsediğini anlatıyor.


Şiirin adı : Bir Gül Tazeliği
Şiirin konusu : Hayat ve Kaderi
İmajı : Mahmur uğultulu yaz sabahları, Mercan kadehleri, Gizli gülücükler, Ayrılmayan kader baş ucumuzda.
Sembolleri : Kader, Su, Gemi, Sahil ve Rüya
İmge : Güvercin, Gül, Hava ve Yaz sabahı
Söz Sanatları : Anafor ve çeşitli benzetmeler kullanılmıştır.
Şiirin açıklaması : Şair hayatın her anını bir gül tazeliği içinde güzel bir üslupla anlatarak hayatın her anından zevk alınması gerektiğini söylüyor. Doğanın her yerinde gizli gülüşler, gizli öpüşler olduğunu ve doğanın her yerinde anılarının olduğunu fakat kadere karşı herşeyin boyun eğdiğini ve bunun böyle gelip böyle geçtiğini değişmeyenin sadece kader ve doğa olduğundan bahsediyor.


Şiirin adı : Sesin
Şiirin konusu : Hayal ve Ölüm
İmajı : Akan deremdir ben susuz, çırpınan bir ruhum
Sembolleri : Rüya, Ses, Ayna
İmge : Saf billur, sessiz yıldızlı gece
Söz Sanatları : Teşbih-i Beliğ ve Mecazı Mürsel sanatları kullanılmıştır.
Şiirin açıklaması : Şair bu şiirinde ölümü bir ses, çağrı olarak görüp, sesin yani ölümün sesinin kendisi için yıldızlı bir gecede baş ucundaki geniş, sonsuz dalgalanan bir derinlik olarak ölümü tasvir ediyor. Şair kendini akanın kendi içinden bir parça olduğunu kendine ise "susuz çatlamış dudaklarımla koşarım ölümün o saf billuruna" diyor. Sonra bunların bir düş olduğunu uyanınca anladığını ve ruhun bu yüzden çırpındığını anlatıyor. Herşeyin anlamsız olduğunu vurguluyor.


Şiirin adı : Bir Gül Bu Karanlıklarda
Şiirin konusu : Gül ve Karanlık
İmajı : Zaman aralığı, Sesler, Korkular ve Renkler
Sembolleri : Gül, Karanlık, Kadeh
İmge : Ümitsiz bir yalvarış ve Yetmezmi bu müjde sana
Söz Sanatları : Oyxmoron, Anafor ve Teşhis sanatları kullanılmıştır.
Şiirin açıklaması : Şair burada kendini karanlıklar içinde bir güle benzetiyor. Zamanın içinde kendini bir kadeh olarak görür ve bu olaylar içinde kendisinin hangi hayali beklediğini sorar daha sonra berrak bir sesle gecenin yumuşaklığı içinde gözyaşlarının boş olduğunu, günlerinin akışının boşuna olduğunu ve bununla gelen müjde ile bir yıldız kervanına gideceğini söyler.
TANPINAR ÜZERİNE NOTLAR


Pazar, 15 Temmuz 2007
    
TANPINAR ÜZERİNE NOTLAR
Selahattin Hilav
KÜLTÜRLERİN ÇATIŞMASI VE İDEOLOJİ (1)
"İstanbul ve vatanın her köşesi bir istihsal programı istiyor" Huzur, s. 155.
Ahmet Hamdi Tanpınar, batı-doğu sorununu derinlemesine yaşayan ve düşünen bir yazar. Batı-doğu çatışması içinde, Türk toplumunun yüz elli yıldır yaşadığı bunalım, maddî-manevî değer kargaşası ve kültür kaybı, Tanpınar'ın biricik konusu. Ama işin ilgi çeken yanı, Tanpınar'ın, birçok Türk yazar ve düşünürden farklı olarak kolay bir çözüm yolunu benimsemeyişi. Tanpınar, kapitalizmin darbesi altında ufalanan geleneksel Asyavî-Osmanlı-Türk toplumunun maddî ve manveî parçalanışına, bir kültür yokluğuna mahkûm oluşuna çare ararken, yıllardır ileri sürülen ve genellikle kabul edilen ideolojik reçetelere kanmıyor. Tanpınar'ı bu reçeteler açısından değerlendirecek olursak, kaybolmuş bir dünyanın özlemini çeken, geçmişe dönük ve kötümser bir yazar olarak görmemiz mümkündür. Hattâ, anlamları üzerinde, ancak resmî ve ideolojik görüşün elverdiği ölçüde düşünmek şartıyla (yani eleştirici ve bilimsel düşünceyi bir yana atarak) "sağcı" ve "gerici" kelimelerine sarılıp, Tanpınar'ın "sağcı" ve "gerici" bir yazar olduğunu da söyleyebiliriz. Ama böyle bir iddia, yalınkat bir değerlendirme olmaktan kurtulamaz. Eserlerinin kendilerini bize açan dolaysız ve somut varlığına yaklaşmayı; teke tek hesaplaşmayı göze alırsak ve kalıp düşüncelerden kurtulursak, bu "sağcılığın" ve "gericiliğin" altında, Türk toplumunun içine düştüğü bunalımı sonuna kadar yaşayan, düşünen, eşsiz bir tarzda dile getiren ve doğru çözüm yollarını sezen Tanpınar'ın güçlü sanatıyla ve akılcı iyimserliğiyle karşılaşırız. (bu özelliklerin, şiirlerinden çok romanlarında, denemelerinde ve incelemelerinde görüldüğünü belirtmek gerekir).
II
Resmî ideolojik görüş, maddî şartlara yani ekonomik ve sosyal şartlara dokunmadan, Türk toplumunun doğu medeniyetinden batı medeniyetine kolayca geçeceğini ileri sürer.
Bu amacı gerçekleştirmek için, emir vererek ve otoriteyi seferber ederek üstyapıda değişiklikler yapmaya kalkışmanın yeterli olduğunu sanır. Resmî ideolojik görüş açısından, insan, belli bir toplumda ve belli maddî şartlar içinde yaşayan, bu maddî şartların oluşturdugu manevî bir dünyaya organik olarak bağlı bulunan bir fert değildir; emir yoluyla veya taklit mekanizmasıyla dünyasını değiştirebilecek bir makine-insandır.
Oysa iş bu kadar basit değil. Bizde görüldüğü gibi, büyük kültür ikilikleri ve yırtılışları söz konusu olduğu zaman, geçmişle, her açıdan hesaplaşmak gerek. Yani hem maddî (ekonomik) şartlar hem de manevî değerler bakımından bir hesaplaşmaya ve aşma hareketine girişmek zorunlu.
"Desbussy'i, Wagner'i sevmek ve Mâhur Besteyi yaşamak, bu bizim talihimizdi," diyor Tanpınar. (H. s. 127) (2). Bu ikiliğin köklü bir atılışla ve bir sentezle aşılmadığı her yerde kültür yokluğuyla, taklitle, içi boşalmış bir dünyayla ve bu dünyanın insanlarıyla karşılaşmak kaçınılmaz bir şey. Tanpınar, kültür yokluğunun, yani sentez eksikliğinin; taklitten doğan zavallığın özünü yakalamış. Yakın tarihimizin Tanzimat ve İkinci Meşurtiyet gibi en önemli tarihi olaylarındaki bu eksikliği ve taklitçiliği, kişilerde ete kemiğe bürünmüş olarak, yani romancının gerçek ödevi olan somutlamalarla ve ayrıntılarla vererek eleştiriyor:
"Tevfik Bey küçük bir hüsnüniyetle işe başlayıp küçük zevk düşkünlüğünde çehresini tamamlayan Tanzimattı.
"Onun rahatlığı, kayıtsızlığı, çalınmış, neşesiyle yaşıyordu. Yaşar Bey daha ziyade, ikinci Meşurtiyetti, onun huzursuzlukları ile doluydu. Garip idealizmleri, küçük aşagılık duyguları ve onların yerini bir dalganın yerini bir başkasının alışı gibi dolduran silkinişleri, hülâsa en çoşkun heyecanla hiç kımıldamaya imkân bırakmayacak bir yeis arasında gidiş gelişleri vardi."(H. s. 142)
"Ebuzziya merhum, bizim gençligimizde bir takvim çıkarırdı. Bilmezsiniz ne acayip şeydi. Frenkçeden tercüme yemekler, Beyoğlu lokantalarından satın alınmış âriyet reçetelerle doluydu. İki üç nüshasını görünce hiddetimden çıldırdım."(H. s. 141). "Tanzimat mimarisinin zevksizliği." (B. s. 185).
Ekonominin ve Üretimin Önemi
"Senin dediklerini anlamıyor değilim; sen, içtimai (toplumsal) bir mücadelenin getireceği değişikliği istiyorsun. Bu, istediğin zaman olacak şey değildir. Ona varabilmek için aradan bir sürü perdenin, engelin kalkması lâzım. İmparatorluğun (Osmanlı İmparatorluğunun) dayandığı iktisat sistemi değişmeli. Sonra bu değişmenin getireceği halk tenevvürü (aydınlanması) senin istediğini yapar. Halktaki halk fikri değişir, mücadele başlar. Fakat bu zamanla, merhalelerle olacak şeydir." Mâhur Beste, Ülkü Mecmuası, (17.tefrika).
I
Tanpınar'a göre, kültür ikililiğin ve yırtılışının aşılması, yeni bir yaşama ve değer sisteminin getirilmesi, yani gerçek bir sentezin yapılması sadece fikir plânında ve manevî dünyada gerçekleşecek bir şey değil. Tanpınar, üstyapıyla ilişkili bu sorunların altında maddî şartların ve üretimin yattığını sezmiş.
Ancak üretimin, yeni çalışma şartlarının ve bunlardan doğacak bir yaşama şeklinin, bu ikiliği, çatışmayı, yırtılışı ve taklidi aşabileceğini açıkça söylüyor:
"Sonra senin iyi dispanserler, hastaneler dediğin şeyler kolay iş değil. Hepsi arkalarından tam bir istihsal, refaha yakın bir hayat, çalışma hızının, yanlız onun getirebileceği bir ahlâk ister. Benim şartların değişmesi dediğim de budur."(H. s. 173). "Bir şeyler yapmak, bu hasta insanları tedavi etmek bu işsizlere iş bulmak, mahzun yüzleri güldürmek, bir mazi artığı halinden çıkarmak."(H. s. 155). "İnsanlar çalışırken ne kadar mesut oluyorlar.Yaratmanın hızı, onları içlerinden kavrayıp kurduğu zaman bu ölüm makinesi ne güzel, ne temiz bir ahenkle işliyor... Hiç bir şey kendi alınteri kadar insanı tatmin edemez. Çalışan insan kendi varlığında hüküm süren bir ahengi bütün kâinata nakleder. Hayatın biricik nizamı, bu ahengin kendisi olmalıdır... Ona (milletimize), içinde kendisini gerçekleştirecek büyük, planlı bir iş hayatını açmak lâzım.(B. s. 65-66).
II
Üretim, emek ekonomik şartlar Tanpınar'ın gözünde manevî dünyanın yaratıcı ve aşıcı bir şekilde yenilenmesinin, senteze ulaşmasının temelinde bulunan gerçekler. Yazar ileriye dönük düşüncelerinde kullandığı bu kavramları, geçmiş olayları açıklarken de birer ilke olarak ele alıyor ve uyguluyor. Erzurum'dan söz ederken "servetin ve çalışmanın bulunduğu yerde içtimaî nizam kendiliğinden doğar" dedikten sonra, ahiliğin ve zanaatkâr zümresinin bu şehrin hayatında oynadığı önemli rol üzerinde duruyor.
Tanpınar'ı şiirlerinden tanıyan, bu yazarı, "sağcıların" iddialarına ve "ilericiler"in suçlayıcı sükûtuna dayanarak değerlendirmek zorunda kalan okur bakımından bu açıklamaların şaşırtıcı olduğunu biliyorum. Ama yazarımızın romanlardaki ve fikir yazılarındaki hakikat gerçekten şaşırtıcı. Nitekim, Tanpınar, İstanbul'un eski hayatını ve bu hayatın değişikliğe uğrayışını da, üretim, zanaatkârlık, dünya ticareti, vb. gibi ekonomik ve sosyal kavramları kullanarak açıklıyor:
"... İstanbul gerektiği gibi düzenlenmesi zaman isteyen bir istihsal hayatıyla geçinmeye başladı.Kısacası, büyük müstehliklerin şehri, küçük müstahsilin şehri oldu. Yarınki İstanbul, bu isthsalin şartlarına, şekillerine bağlıdır."(B.s.149).
"Bu terkibin arkasında müslümanlık ve imparatorluk müessesesi bu iki mihveri de kendi zaruretlerinin çarkında döndüren bir iktisadî şartlar bütünü vardı."(B.s.150).
"Bir yandan iktisadi şartların değişmesi, öbür yandan bu zevkin kalmaması, dışardan gelen bir yığın yeni modanın ve hasretin her gün bizi birbirimizden ayırması..."(B.s.157).
Tanpınar'ın Osmanlı İmparatorluğunda servet birikiminin Batıda görüldüğü gibi gerçekleşmediğini açıklarken şunları söylemesi de ilgi çekici: "Ölen veya öldürülen devlet adamlarının mallarına el koyma usulü yüzünden servet bir türlü toplanamıyordu." (B.s.196). Bu açıklama, Engels'in şu sözlerine şaşılacak derecede uygun düşüyor:"Gerçekten de, tıpkı bütün öteki doğu egemenlikleri gibi, Türk egemenliği de, kapitalist toplumla uzlaşmayacak bir şeydir. Çünkü, elde edilen artık-değeri, zorba-valilerin ve gözü doymaz paşaların pençesinden kurtarmak imkânsızdır.Burada, burjuva mülkiyetinin ilk temel şartının, yani tüccarın ve malının emniyet altında bulunmasının söz konusu olmadığını görüyoruz."(Neue Zeit'de 1890'da yayınlanan "Das Auswartige Politik des russichen Zarentum" adlı makaleden). Bu arada, Osmanlı İmparatorluğun'da mal ve mülkün en sonunda, zorba- valiler ve gözü doymaz paşalar tarafından değil merkezi yönetim tarafından alındığını belitmek gerekir. Engels, temel bir olguya doğru olarak gözlediği halde ayrıntıda yanılmış.
Batı İle Doğu'nun Temel Farkı
I
Tanpınar, Batı ile Doğu arasındaki farkın temellerine inmeye, bu farkın en genel belirlenimlerini (determinasyonlarını) bulmaya da çalışmış."Şark ile Garp Arasında Görülen Esaslı Farklar" adlı yazısı bu açıdan ilgi çekici (M.s.132). Yazar iki medeniyet arasındaki genel ve temel farkı, bizde eskiden beri yapıldığı gibi zihniyetin özdeş olmayışına, doğunun tembelliğine ve boyun eğişine; batının çalışkanlığına ve atılganlığına bağlamıyor.
Daha doğrusu, bunların birer sonuç olduğunu biliyor ve altlarındaki belirleyici nedenlere inmeye çalışıyor.Tanpınar'ın ana görüşlerini açıklaması ve eserinin anlaşılması bakımından bir çeşit anahtar ödevi gördüğü için bu yazı çok önemli.
Yazar, Batı ile Doğu arasındaki farkı, insanın dış dünya karşısındaki tavrı ve faaliyeti; bu dünyayı değişikliğe uğratış tarzı açısından yani maddî (ekonomik) ilişkiler açısından ele alıyor. "Eşyaya tasarruf ediş"(bu sözü kullanan Tanpınar'dır) tarzının, bu iki medeniyet arasındaki farkı açıkladığını söylüyor. Tanpınar'a göre, "denebilir ki, Şark eşyaya ancak umumî şekilde tasarruf eder. Hattâ bazan onu tabiattan sanki ödünç alır." Bundan şu sonucu çıkarabiliriz: Tanpınar için, insan oğlunun, dünyayı kendinin malı haline getirmesi, ona tasarruf etmesi ve bu amacı sağlamak için gösterdiği etkinlik, yani ekonomik çaba harcadığı emek; kısacası, insanoğlunun "pratik"i, büyük önem taşıyor.Böylece, Tanpınar'ın, ünlü "praksis" kavramına ilkel ve bulanık bir şekilde de olsa yaklaştığını görüyoruz. Tanpınar, özne nesne arasında "tasarruf" ediş yani praksis açısından mevcut olan farkı, iki uygarlık (Batı ve Doğu arasındaki fark olarak görüyor. Doğu, bu praksis açısından geri kalmış, oysa Batı çok gelişmiş ve hem ayrıntılara giren, hem de derine inen bir tasarruf tarzına ulaşmış.Tanpınar, sosyal ve tarihi gelişimi, parksisin gelişme aşamalarına bağlı olarak açıklayan bilimsel görüşe yaklaşıyor. Edebiyat alanında, insanî dünyaya (insanın duygu ve düşünce dünyasına) tasarruf edişte, ayrıntıya ve derine inmeyişin sonucu olarak, Doğu ve Batı hikâyeciliği (ve genellikle roman) arasında köklü bir fark olduğunu söyleyerek iki medeniyet çeşidiyle ilgili genel düşüncelerini özel bir alana yani edebiyata da uyguluyor.
Tanpınar'a göre insanî dünyaya derinlemesine tasarruf edemeyen Doğu, zaman ve mekândan sıyrılan; ayrıntıya ve somuta inemeyen bir hikâye (aynı zamanda roman-eğer Doğu'da roman söz konusuysa) ortaya koymakla yetinmiştir.(Bu görüşü, yüzyıllarca önce Japonya'da yazılmış ve roman türünün ilk örneği olarak kabul edilen "Prens Genji"; "Makamat";"Binbir Gece Masalları" gibi yakın-doğu ürünleri; "Satyricon" gibi lâtin klâsikleri ve çok daha yeni olmasına rağmen bizdeki "Hikâye-î Tayyarzâde" ya da "Muhayyelât" gibi eserlerle karşılaştırarak irdelemek gerekir). Batı ise tasarruf tarzının farklı oluşundan ötürü, somuta inen, ayrıntıya önem veren, tek tek varlıkların yani tikelin üzerinde duran, kişinin bilincinde ve içebakış yönetiminde kaynağını bulan hikâye türüne (ve tabii romana) ulaşmıştır.Tanpınar'ın ileri sürdüğü görüşün doğruluğu üzerinde tartışılsa bile(üstelik bu görüş, kapsayıcı ve eleştirici bir araştırma yapılmadıkça, ilk ağızda doğru görünmektedir), genel düşünceleri ile özel bir hakkındaki ileri-sürüşleri arasında, bizde pek rastlanmayan mantıki bir ilke-sonuç ilişkisi kurmuş olduğunu kabul etmek gerekir.
Çatışma ve Aşama
"Ne şarka, ne garba, ne falana feşmekâna bağlıyım; bize bağlıyım" Mâhur Beste, Ülkü Mecmuası (17, tefrika).
İki ayrı dünyanın yani Batı ile Doğu'nun, yeni ile eskinin çatıştığı yerde, bunlardan sadece birini seçerek çözüm yolu bulunacağına inanmıyor Tanpınar. Yeni bir yaşama tarzının, dolgun ve anlamlı bir hayatın, sadece geçmişe ve değerlerine dönüşle ya da sadece yeninin yüzeyinde kalan bir taklitle değil, ekonomik ve sosyal şartların köklü bir değişime uğratılmasıyla; manevi dünyanın va kültürün, eski ve yeni unsurları kapsayan bir senteze ulaştırılmasıyla mümkün olacağını ileri sürüyor. Bu, Tanpınar'ın üzerinde önemle durduğu ve çeşitli şekillerde dile getirdiği "aşma" (Almanca: Aufhebung, Fransızca: dépassement) fikridir.Yani, ister ekonomik ve sosyal hayatta, ister fert ve kültür dünyasında olsun, gerçek yeniliğin, ancak eskiye dayanarak, onu hem olumsuzlayıp (inkâr edip) hem içinde eriterek yüksek bir düzeye çıkarması şartıyla, yani diyalektik bir süreçle gerçekleşebileceğini düşünüyor. Bundan ötürü, Tanpınar, eskiyi sadece bozan ve onu aşmadan aldatıcı ve yalınkat yenilikler getirmeye yönelen çabaları şu sözleriyle haklı olarak eleştiriyor: "Bu insanlara yeni hayat şekilleri hazırlamadan evvel, onlara hayata tahammül etmek kudretini veren eskilerini bozmak neye yarar. "(H.s.172). Ama yukarda belirtmeye çalıştığım gibi, Tanpınar, sadece eskinin içinde kalmıyor; onun yaratıcı unsurlarının daha yüksek bir düzeye nasıl çıkarılacağını, nasıl yaşatılabileceğini araştırırken şöyle diyor:
"Ben bir çöküşün esteti değilim. Belki bu çöküşte yaşayan şeyler araştırıyorum. Onları değerlendiriyorum."(H.s.156)
"Fakat sıçrayabilmek, ufuk değiştirmek için dahi bir yere basmak lâzım. Bu hüviyeti her millet mazisinden alıyor."(H.s.155)
Toplum karşısında ferdin ayrı düşüşü üzerinde durduktan sonra bu ferdin gerçek kimliğini kazanmasını sağlayacak yolu da Tanpınar şöyle açıklıyor: "Bunlar, sonu cemiyete dayanan realiteler olsa bile, bizi kendimizi inkâra değil, şartları değiştirmeye götürmelidir."(H.s.39).
Sınıf Sorunu
I
Ekonomik ve sosoyal şartlara verdiği öneme, maddeci bir tarih ve kültür felsefesine yaklaşmasına rağmen, Tanpınar'ın tam anlamıyla bilimsel bir görüşe ulaştığı; düşüncesiyle, duygu dünyası ve sanatı arasında sağlam bir tutarlılık bulunduğu söylenemez. Bunun belli başlı nedenlerinden biri, Tanpınar'ın iyice yaklaştığı tarih ve toplum felsefesini gerektiği gibi derinleştirip geliştirememesidir. Bu eksiklik, Tanpınar'ın en genel felsefi görüşleri ile (ilerde göreceğiz), tarih, toplum ve estetik alanındaki görüşleri arasında organik bağın ve sağlam bir mantık birliğinin ortaya çıkmasını engellemiştir.
Ama bu kusur,Tanpınar'ın başarılı romanlar yazmasına (özellikle "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" gibi) engel olmamıştır. Bilimsel bir dünya görüşü, şüphesiz ki, sanatçının yaratışında, olumlu sonuçlar almasını sağlayan önemli etkenlerden biridir. Ama bilimsel görüşten yoksun olan bir sanatçının mutlaka kötü eserler vereceği söylenemez (bunun klâsik örneği, gelmiş geçmiş en büyük romancılar arasından yer alan "Katolik", "Kralcı" ve gerici Balzac'tır. Toplum olayları hakkında bilimsel ve berrak bir düşüncesi olmayan Proust'u, Joyce'u, Kafka'yı, Musil'i ve çağdaş Batı dünyasının birço

| 1 yorum ]



 1. Yaşamsal faaliyetler için gerek duyduğumuz enerjiyi,  karbonhidratlar ve yağlardan sağlarız. Vitaminler ve mineraller düzenleyici rol üstlenirler.            (Y)

     2. Besinler mideden  sonra ince bağırsağa geçer, kalın bağırsağa değil.      (Y) 

     3. Dişlerimizin görevleri, besinleri ısırmak, parçalamak ve öğütmektir.        (D)

     4. Satın aldığımız gıdaların son kullanma tarihine dikkat etmeliyiz.              (D)

     5. Böbrekleri yetersiz çalışan bir insanın kanı süzülüp temizlenmeyeceği için çok önemli sağlık problemleri yaşar.                                                                   (D)

     6. Sigara ve alkol kullanan insanlar yaşadıkları toplumada zarar verir.        (D) 

   Cümlelerde boş bırakılan yerlere aşağıdaki sözcükler gelmelidir. 


 B.

    1. Vitaminler vücudumuzda ..düzenleyici.. olarak görev yapar. 

    2. Sindirilmiş besinler vücudumuzda ..kan.. yolu ile taşınır. 

    3. Vücudumuzun her bir noktasında ...enerji.. üretilirken ..atık.. maddeler oluşur. 

    4.Günlük beslenmemizde, enerji gereksinimi sağlayan yapım, onarım ve diğer işler için gerekli besin maddelerinden belirli miktarda yenmesine ...dengeli beslenme.. diyoruz. 

    5. Kanımızı atık maddelerden arındırmak için süzgeç görevindeki yapılara sahip olan organımız ...böbrektir.. 



  

    I. ve II. Sütunda yer alan ifadeler aşağıdaki gibi eşleştirilmelidir. 

  
 C.

                                            I                                                   II                          

  1. Vücudumuzun yaklaşık %70'ini oluşturur               (1)      Su                                         ve yaşamsal faaliyetler için gereklidir.

  2. Vücutta düzenleyici olarak görev yaparlar.             (2)    Mineraller

  3. Sigara ve alkol gibi zararlı alışkanlıklardan             (3)    Spor yapmak                           kaçınmanın en iyi yollarından  birisidir.

  4.  Vücudumuzda oluşan atıkların uzaklaştırılmasında  (4)  akciğer, deri, kalınbağırsak         böbreklerimizin yanı sıra görev yapan organlar.

  5. Gıda maddelerini alırken dikkat etmemiz gereken    (5)son kullanma tarihi                     en önemli hususlardan biridir.             

   6. Ağız ve diş sağlığımızı korumak için her yemekten  (6)diş fırçalamak                              sonra yapmamız gerekir.

   7. Böbreklerimizin sağlığını korumak için                    (7) bol sıvı almak

           

   Soruların doğru şıkları aşağıdaki gibidir.


 Ç.

    1. Sebzeli çorba, etli pilav, salata ve meyve yersek dengeli beslenmiş oluruz.

       Doğru cevap (C) 

     2. Yağlı bir besin maddesi kağıt üzerine sürülürse kağıt şeffaflaşır.

       Doğru cevap  (D) 

     3. Besinler mideden sonra ince bağırsağa geçer, orada faydalı kısımları kana karışır. 

       Doğru cevap   (B) 

     4. Böbrek kanı süzer ve temizler.

       Doğru cevap  (D) 

     5. Sigaranın içindeki nikotin bağımlılık yapar.

       Doğru cevap   (B) 

     6. Çilek maydonoz, turunçgillerde ve kuşburnunda ''C'' vitamini bulunur.

      Doğru cevap    (D) 



    Soruların doğru cevapları aşağıdaki gibidir.


 D.

     1. Canlılar hayatta kalabilmek için beslenmek zorundadır. Besinlerin bir kısmı enerji verir (karbonhidratlar, yağlar) br kısmı yapıcı ve onarıcıdır (Proteinler), Bir kısmı düzenliyici rol üstlenir. 

     2. Düzenli ve dengeli beslenmek için yalnız enerji veren yiyecekler yeterli olmaz. Vücudun protein, vitamin, mineral ve suyada ihtiyacı vardır. Günlük alınan besin guruplarının vücudun ihtiyacını karşılayacak şekilde olması gerekir. 

     3. Yediklerimiz, içtiklerimiz sağlığımızı doğrudan etkiler. Gıda maddeleri satın alırken taze olmasına dikkat edilmeli, ambalajlı ürünlerde son kullanma tarihine mutlaka bakılmalı. Tarihi geçmiş ürünler bildirilmeli ve satışı engellenmeli. Gıda maddeleri alınırken içerisinde katkı maddesi olan ürünler tercih edilmemeli organik ve doğal ürünler tercih edilmelidir.

    4.Proteinler en çok et, süt,yumurta, yoğurt, peynir, balık, buğday, arpa, çavdar, yulaf,  kuru fasulye, nohut, mercimek, bezelyede bulunur. Proteince zengin besinlerin vücudumuzdaki görevi, büyüme, yenilenme ve gelişmeyi sağlamak, vücudun yapı elemanlarını oluşturmak, hormon ve enzimleri oluşturmak. Ayrıca hastalıklara karşı direnç oluşturmaktır.

    5. Besinlerin kana karışabilmesi için küçük yapılara ayrılması ve kimyasal sindirimle değişime uğramaları gerekir. Ağızdan başlayarak besinler mekanik ve kimyasal sindirime uğrar ince bağırsağa geldiğinde ancak kana karışabilecekyapıya ulaşırlar.

    6. Pasif içiciler normal sigara kullananların yaşadığı rahatsızlıkları aynen yaşarlar. Bu sebepten özellikle bebek ve çocukların bulunduğu ortamlarda sigara içilmemelidir.

    7. Sigara kullanıcıları günlük olarak bir miktar parayı duman edip içine çeker. Üstelik bu duman sonunda kendi sağlıklarını bozar. Oluşan sağlık problemlerinin tedavisi için yine bir miktar para harcarlar. Tedavisi mümkün olamayan pek çok rahatsızlık yüzünden hayatlarını kaybederler. Sigara içenlerin yaşam süreleri daha kısadır. Sigara yüzünden pek çok insan verimli çağlarında hastalanıp çalışamayacak duruma gelir. Bu durum kişisel ekonomilerini etkilediği kadar ülke ekonomisindede kayıplara yol açar.





  Sindirim Organlarının görevleri şu şekildedir. 


 E.

   Ağız;                     Besinlerin dişler yardımıyla parçalanıp, tükürükle ıslatıldığı yerdir.

   Yutak;                   Besinlerin ağızdan yemek borusuna geçtiği yerdir.

   Yemek Borusu;      Besinlerin mideye doğru yol almasında rol oynar.

   Mide;                    Besinlerin salgılarla karışarak çorba kıvamına geldikleri yerdir.

   İnce Bağırsak;       Küçük parçalara ayrılmış besinlerin kana geçtiği yerdir.

   Kalın Bağırsak;      Posa halindeki besinlerde kalan su ve minerallerin emildiği yerdir.

| 0 yorum ]


3. SINIF MATEMATİK SORU VE CEVAPLARI-4


1.)A. Şeması verilen küme nasıl kümedir?  

O


A.)Elemansız küme B.)Boş küme C.)Bilinmeyen küme


2.) Eleman sayıları aynı olan ve aynı elemanlardan oluşan kümelere ne denir?
A.)Eşit kümeler B.)Aynı kümeler C.)Denk Kümeleri

3.) 16,19 - 25,28 – 34,37
Yukarıda verilen sayı dizisinde boş bırakılan yerlerde hangi sayılar gelmelidir?
A.)22,31 B.)23,29 C.)21,30
4.) 70 kalemi %10’u kaç kalemdir?
A.)8 B.)9 C.)7

5.) 900liranın %1’i kaç liradır?
A.)9 lira B.)8 lira C.)10 lira

6.) Bir bölme işleminde bölen 9, bölüm ise 8’dir. Bölünen kaçtır?
A.) 69 B.)72 C.) 81

7.) Bir çapma işleminde çarpanlardan biri 123, çarpım 369’dur.İkinci çarpan kaçtır?
A.) 3 B.)5 C.)9

8.) Bir toplama işleminde toplananlardan biri 3925, toplam ise 8181’dir.Diğer toplanan kaçtır?
A.)4256 B.)3257 C.)3256

9.)Tabanları kare şeklinde, yan yüzeyleri dikdörtgen şeklinde olan kapalı geometrik şekle ne denir?
A.)kare prizma B.)piramit C.)dikdörtgenler prizması

10.)Dört kenarı birbirine dik olan kenarı birbirine eşit olan geometrik şekle ne denir?
A.)Kare B.)Dikdörtgen C.)Paralel kenar

CEVAP ANAHTARI
1.) B 2.)A 3.)A 4.)C 5.)A 6.)B 7.)A 8.)A 9.)C 10.)B

| 0 yorum ]



1. 
{1,2,3,4,5,6,7,8} kümesinin elemanlarından rasgele seçilen iki rakam toplandığında sonucun çift sayı olması olasılığı nedir?

A) 3/7    B) 3/14    C) 3/28    D) 2/7    E) 1/7

2.  3 kadın, 4 erkek arsından 5 kişilik bir komisyon seçilecektir. Bu komisyonda en az iki kadın bulunması olasılığı nedir?

A) 6/7     B) 1/2     C) 1/3     D) 3/7     E) 5/7

3.  Bir torbada 4'ü kusurlu 9 vida vardır. Çekilen 3 vidadan 2'sinin kusurlu, 1'inin sağlam çıkması olasılığı nedir? 

A) 1/143      B) 5/143      C) 30/143
D) 2/13       E) 5/14

4.  A ve B, E örnek uzayında iki olay olsun. P(A')=2/3, P(B')=3/5,  ve  P(A ve B)=1/4  ise, P(A'/B')=? 

A) 1/3   B) 7/12   C) 7/20   D) 29/36   E) 31/36


5.  Bir torbada 4 Siyah, 6 Beyaz top vardır. Torbadan 2 top birlikte çekiliyor.Topların farklı renkte olma olsılığı nedir? 

A) 3/10     B) 2/5     C) 8/15     D) 3/8     E) 3/5
6.  İki zar birlikte atılıyor. Birinci zarın 2 den büyük bir sayı geldiği bilindiğine göre, her iki zarda gelen sayıların toplamının 10 olma olasılığı nedir?  

A) 3/16    B) 1/8    C) 1/6    D) 1/4    E) 5/24


7.  10 kişilik bir grupta 6 bayan, 4 erkek vardır. Bayanların 4 ü ve erkeklerin 3 tanesi tenis oynayabiliyor. Bu gruptan seçilen herhangi bir kişinin bayan veya tenis oynayabilen bir kişi olma olasılığı kaçtır?   

A) 1/5    B) 3/10    C) 2/5    D) 4/5    E) 9/10


8.  aralarında A ve B kişilerinin de bulunduğu 9 kişi yuvarlak bir masanın etrafına rasgele oturmuşlardır. A ile B nin yanyana oturma olasılığı nedir?  

A) 1/8    B) 1/4    C) 1/2    D) 2/3    E) 3/4

9.  Şekilde en küçüğünün alanı 1 br2 olan kareler vardır. Bu karelerden herhangi biri seçiliyor. Bu seçilen karenin alanının 4 br2 olma olma olasılığı kaçtır?




















A) 4/21    B) 2/15    C) 4/15    D) 4/13    E) 3/10

10.  A torbasında 1 Kırmızı, 1 Beyaz; B torbasında 1 Kırmızı top vardır. A dan bir top alınıp B ye konuyor ve B den bir top çekiliyor. Bu çekilen topun Kırmızı olması olasılığı nedir?   

A) 1/2      B) 2/3      C) 3/4      D) 1/3      E) 1/6
11.  Bir torbada tüm iki basamaklı sayıların ayrı ayrı yazıldıkları homojen kartlar vardır. Çekilen bir kartın üzerindeki sayının 15 ile tam bölünebilmesi olasılığı kaçtır?

A) 1/15    B) 2/15    C) 1/6    D) 1/5    E) 3/5


12.  Bir sınıftaki öğrencilerin %45 i matematik, %25 i fizik, %10 u hem fizik hem de matematikten sınıflarını geçmiştir. Bu sınıftan rasgele seçilen bir öğrenci, fizikten geçmiş ise, matematikten kalmış olma olasılığı nedir?

A) 4/9     B) 7/9     C) 2/3     D) 2/5     E) 3/5


13.  Bir torbada, renkleri dışındaki özellikleri aynı olan bilyeler vardır. Bu bilyelerin 3 ü Sarı, 4 ü Yeşil, 5 i Kırmızıdır. Torbadaki 12 bilyeden gelişi güzel 3 bilye çekiliyor. Bu bilyelerden 2'sinin Sarı, 1'inin Kırmızı olması olasılığı nedir?

A) 1/22   B) 1/11   C) 3/22   D) 19/22   E) 21/22


14.  Bir torbada 1 den 6 ya kadar numaralanmış 6 tane homojen bilye vardır. Çekilen bilye tekrar torbaya konuyor. Buna göre peş peşe çekilen iki bilyenin aynı bilye olma olasılığı kaçtır? 

A) 1/36    B) 1/18    C) 1/9    D) 1/6    E) 1/3


15.  Bir torbada 6 Mavi, 4 Kırmızı, 2 Beyaz bilye vardır. Çekilen bilye torbaya geri atılmak koşuluyla arka arkaya üç bilye çekiliyor. Çekilen birinci bilyenin Kırmızı, ikincinin Mavi veya Kırmızı, üçüncünün beyaz olma olasılığı nedir? 

A) 7/54        B) 19/144       C) 5/108
D) 3/115      E) 7/12
16.  bir kutuda bulunan 20 oyuncaktan 6 tanesi bozuktur. Bu kutudan rasgele seçilen üç oyuncak üç çocuğa birer tane olmak üzere verilmiştir. Çocukların üçüne de bozuk olan oyuncak verilmiş olması olasılığı kaçtır?     

A) 1/228       B) 1/114       C) 1/57
D) 1/28         E) 1/19


17.  Bir gişeden alınan piyango biletlerine ikramiye çıkma olasılığı 2/5 tir. Bu gişeden alınan 3 biletten ikisine ikramiye çıkma olasılığı kaçtır?  

A) 3/25        B) 36/125        C) 24/125
D) 12/125     E) 3/125


18.  52 kartlık oyun kağıdı destesinden 1 kart çekilecek ve bir de zar atılacaktır.
Zarın 4 den küçük ve kartın maça gelmesi olasılığı kaçtır?  

A) 3/4         B) 1/4         C) 1/8
D) 1/24        E) 1/108


19.  Bir kutuda 5 tanesi kırmızı, 4 tanesi Siyah olan aynı büyüklükte 9 kalem vardır. Kutudan rasgele 2 kalem alındığında, ikisinin de kırmızı kalem olmaması olasılığı nedir?  

A) 5/9         B) 11/18         C) 7/9
D) 13/18      E) 2/3


20.  Bir torbada 1 den 4 e kadar numaralandırılmış 4 adet kart bulunmaktadır. Bu torbadan bir kart çekiliyor ve aynı anda bir madeni para atılıyor. Paranın tura veya torbadan çekilen karttaki sayının birden büyük olma olasılığı nedir?  

A) 1/2     B) 3/8     C) 5/8     D) 7/8     E) 7/12

CEVAPLER;1-A,  2-A,  3-E,  4-E,  5-C,  6-B,  7-E,  8-B,  9-E,  10-C,  11-A,  12-E,  13-C,  
14-B,  15-C,  16-C,  17-B,  18-C,  19-B,  20-D